29 Mart 2020 Pazar

Acının Tarihine Giriş

Ben göremedim semada gün ışıdığını
Bütün görebildiğim kara bulutlardı
İçimi dolduran toksik karalar, kararlardan
Yapılmıştı tüm hücrelerim, atalarıma değin
Bir yandan DNA'm bastırıyordu, anam diğer yandan
Çocuklara izletilen çizgi filmler yalan
Yanan bir 90lar kuşağı aritmetiği
Ben hep acıyı kutsal bildim
Hissedebilmeyi acıya bahşettim. Ve
Piedra ırmağının kıyısına oturdum ağladım.

Kimi hayaletler sekiz yıl sürdü
Sekiz diyar gezdim saraydan çıkamadım
Ama gel gör ki bir yer vardı ordan döndüğümde
Coşkulanıyordu etlerim tırnaklarım
Acıdan kurtulmak zor, ya;
kapladı yeniden acısal aktörlerim
Ben de tası tarağı toplayıp
Soluğu başka acı aktöründe aldım.

Nereye gittiysem suçlu aradım
Hayat beni sevdi, buna yoramadım
Hep canımı acıttı sandım, cellatı çağırdım
Hele ki bir gün çok ama çok yandığında
Onu sonuncudur sandım
Meğer matruşka misali gitgide büyüyecekmiş ızdırabım. Dedim
Böyle hayat çizgisinin ızdırabından olayım.

Gel zaman git zaman
Aşınıyordu tuzdan damarlarım
Sonra farketti ki haksızım
                   ve
İpleri bendeydi yanan kuklaların

Bugün koskoca bir gemiyi
tüm tahtalarıyla tek tek ovalayıp
Geçmiş suların pasından arındırmak düştü
Ve geçmiş limanlardan öğretici tatlı bir ses
Tuz lekelerim beni affet
Gemim ve ben yol alıyoruz
Haz ve dinginlik limanlarına, atlayın

Öyle bir alan ki, sonsuz metrekarede
Vahşi ağaçların kolları yollara düşer
Her bir dokunuştan yüz bin can türer
Hayvanlar birbirini kıran kırana yer
Çürüklerinden yeni faunalar türer
Yepyeni deneyimler ağzını sulandırır
Cennet papağanlarının

İçlerinden ballı romlar akan sular ve kutsal kitabeler ve el ele yürümeler
Bilinç hiç geri durmuyor bahardan
Kış ortalığın ciğerini titretse de
Ölmüyor kumrular
Ya da milyon tomurcuk 
Vazgeçmiyor doğmaktan
Ölümün acısıyla bir kez daha ölmüyor
Üzerine on beş atlı daha doğuruyor

Sen bu patikalarda kendin seç, kendin ol
İstediğin sarayı inşa et sevdiğinin kollarında
O dev bir ağaç gibidir
Damarlarından çok yıllar gelmiş geçmiş
Hayatın deli akış suyu
Sen o dinginlikle kavrul
Kartallar onu biliyor,
Çöl tilkileri onu biliyor,
Mikroorganizmalar bunu biliyor,
İzle, farkına var, ve ol.

29 Mart 2020

İçinde yürüyebileceğimiz bi gün

İçinde yürüyebileceğimiz bi gün
Adımlarımızı patikalarında ordan oraya süreceğimiz bir gün
İçindeki güzel ağaçları 
Mantarları seyrederek
Elllerimizi ceplerimize sokarak 
arşın çarşılarını arşınlayacağımız bi gün 

Manalar ufkunda ruhunu sevmek
Aklındaki kıvrımları görmek sersemlemek serin toz bulutlarında
Yerçekiminden sıyrılıp sençekimine girerek, tençekimine girerek, 
-seni sevi-yorumlamayı çekimlemek-
Sevmenin adı tanımak olsa, tanıdığını sevmek, merakla tanımak istemek, bilmek istemek, iple çekmek,
Duymak hazların hasını gözlerken de, izlerken de
Tadını çıkarırken de

Gözlerim, ellerim
yakalıyor bir anın estetik hazzını bırakmıyor
Gözlerim bir hoş oluyor, 
kulaklarım sarhoş,
ellerim kamaşıp dilim ballanır
Her kerede kallavi bir haz alır
manaların sallanır, dallanır, budaklanır
Senle çevrili ipekten bir odasındır, göğüne dalarım. 

Esanslarının rönesansının ihtisaslı bir türbülansı!

15 Ocak 2019

ne oluyor

Gunes de karagozlu bir kadindi.
Ruzgarlari boynuna dolanmisti
Ama sevgilisinin ceketi yanmis,
kravatini baglayamamisti.
gun olup dolasti garlarda sessiz
gece olup koklasti daglarda
kendi izini bulamadi.


2010
Paris

Otelde Andy Garcia yi görür gibi oldum modigliani rolünde. Oteldeki delikanlı. Kapa pardesünü yakanı.

18 Nisan 2016 Pazartesi

Vesvese Fakültesi - Kuruntu Anabilim Dalı

O senin kaşlarının sarısını ne anlar
Terinin tuzunu ne anlar
o tuzun biriktiğini kaş diplerinde

O bilmez ki neden böyle öpegelmiştir dudakların
Alt dudağının altları gölgede neden mor, ne anlar

Kilo veren kolların neden yalnızlıktır, ne anlar
Saçlarının inatla kıvrıldığının dna'sındaki yaşama direncini, teri ve koyvermişliği

Bakar mı o sana mikroskopla
Anabilim dalını açar mı senin
Bölse kaç derse böler seni
Gözlerine bakamamaktan mezun oldu mu o

Ellerin nasıl tutar, ayakların nere basar
Ne anlar ne sakladığını her bir gülümsememende
Hinliğin nerde başlar nerde biter
Ne anlar
Gözlerinin tam olarak ne zaman doğru göstermekten vazgeçtiğini
İçtenlikle yaptığın içten pazarlıkları


Renk renk açar mı seni
Diyelim ki açtı, ton ton kapatır mı seni
Yanaklarının yağmura değişini görür mü
Üzüldüğünde pankreasının büzülüşünü
Kalbinin hızlı attığında kirpiklerin titreştiğini açar mı meraklı kalabalığa
Döker mi makalelere
İskambil falı gibi bir bir

Gözüne giren ışığın ötücü kuşlarla olan akrabalığını ispatlayabilir mi

Yok, hayır, sanmam







12 Nisan 2016 Salı

Yazının Unutuluşu

Kaç fersahtır, ayıp, derinliğimde kaybolma
Düşersin de çarpacak yer bulamazsın
Hep karamsar olur güzel dünyamın baharları
Kırlara ekilmiş bir çimdik kara biber
Arının böceğin burnuna kaçıveren

Ben reenkarne veya enkarne olmadım, yok
Dünyaya atılmış bir çığlığım öylece
Çok çıplağım, ah ne kadar çıplağım
Fersah fersah karanlığım, urganını bağla
Yazının bulunuşundan, unutuluşundan sonrayım
Falcının ellerinde unuttuğu falım (senin)
Dede Korkut'un anlattığı masallarım (sana)
Alabildiğine güzel aklından, kulaklarından giren

Ben hep sana aşığım
Kapıda unutulmuş ayakkabı gibi
nereye parkedildiği unutulan arabayım
Zil zurna aşığım, yazının unutuluşundan sonrayım
Yıldızlar nerde başlarsa orada buluşalım
Lakin o zaman gözüm olmayacak
Ellerim bir avuç toz olacak
Tozun da unutuluşundan sonra
Alnını bana ver



13 Nisan '16

Tornavida

Ah küçücük kalbim
Tornavidalandı kalbim
Oy
küçücük kalbim tornavidalandı gene

Offf... Küçücük kalbim
Burkularak içine göçtü
Aç bir ruhun sırtından dışarı çıktı
Zamanda yırtıklar açtı

Serseri 
Zelzele
Gelsene
En güzel gözlerim
Görüp görebileceğim en büyük büyü

Kalbim sırtımdan fırladı içeri göçtü
Nasıl da burkularak göçtü bak gene

Omuzlarımdan mandallayın beni bari çamaşır ipine
Omuzlarımdan yüzümden kayıp gitmeyeyim 
Yüzüm 
Yerinde kalsın, balçık yüzüm.


13 Nisan '16
reenkarnekovboy

19 Ocak 2016 Salı

Çok Kısa Bir Anı

Kan terliyorum
Dikenler terliyorum
Dikenli aşklara basıyorum
Baca dumanlı hasret basıyor
Üzerime basıyor
Karanlık çöktü

Daha da çökecek,
Güle güle veda edemediğim
Hayatımdan sonsuza dek gideceksin
Ben sonsuzu göremesem de, öyle acımasız
Sonsuz da göremeyecek seni
Bi parçamı kesip atmak demek seni unutmak
O parçamı senden arındırmak değil
Onu daha en başında feda ettim

Belki parmak ucumdur ince ince kesmem gerek
Belki kulaklarım
Belki yanan üst damağım
Beynimde sakladığım bana bahşedilmiş çok kısa bi anı
Ayaklarım bu dünyadayken başımı cennete yetiştirdim
Ah
Ne kadar kısa



3 Ocak 2016 Pazar

Dakikalardan saatlerden yüzerek geliyorum sana
Nasıl da sağ kaldım geceden bak
Nasıl da yararak vardım sabaha
Dakikaları
Köpüren okyanuslu geceden sağ kaldım bak
Püsküren şelaleden aktım durdum saniyeler boyu
O saniyeler ki engin denizler
Boğulmadan sağ kurtuldum
Vardım sabaha


2015 Nisan
Uzaklarda neşesi sönük bir havai fişek gösterisi
Kaç yıldır doğdu ve öldü kurbağalar
Evinden her gün azimle çıkan kadınlar  var
Çalışmak için, alışveriş yapmak için
Hiç ölmemecesine spor yapanlar
Hiç sönmemecesine masallar öğrenenler
Her gün ayakkabısını giyip azimle barışıp yeni günle
Pirinç alanlar, patlıcan seçen, kasada duranlar

Her sohbette şarabını açmaktan geri durmayanlar
Her golü hala sayanlar
Sigara zamlarını takip edenler
Gelir gider tabloları yapanlar
-Bu gelirler nerden gelip nereye gider-
Yaşama sevinci midir bu uçakların yakıtı
İner inmez yakar purosunu
Çizmeleri kaldırımları döver

Hiç bıkmadan ayrılıp kavuşanlar
Yoğrulan bir kil gibi sürekli dağılıp birleşmekte
Her ayrılıktan sonra yeni tırnaklar
Yenmeye hazırdır
Hep aynı kaldırıma çenesini çarpanlar
Telefonda hep aynı düğmeye basanlar
Tarihin aynı dönemine takılıp
Aynı objeye bakarak aynı şeyi
Düzenli olarak hatırlayanlar

Aynı miktarda pişmanlık
Aynı miktarda keder
Aynı kederin bininci dejavusu
Yalanlara inanma sebeplerimizin aynı oluşu






29 Kasım 2015 Pazar

Seçim

-Bir uçurumun kenarındasın, önünde bir okyanus
Akşamüstü gün tüm kızıllığıyla batıyor. -Çok hüzünlü!
-Taze mavinin bir sabah vakti, Beatriz'in melekleri huşulu,
Ve ulu kanatlarının görkemi böğrüne batmakta.
-Çok yalnız.
-Ya siyah buruşturulmuş sert kanatları içini titreten ve
Evrenin her saatinin beyninde sahne almaya çıktığı bir gece?
-Evet, çünkü yarın günler doğacak!



2014

@reenkarnekovboy

'Tek'ler

Şiir yazmak için sadece bilgelik değil, kana kana içtiğin o bilgeliğin seni sarhoş etmesi gerekiyor.



Sayfa kenarına az kaldığı halde bir kelimenin harflerini iri iri yazmaya devam edebilmek.



Çocukluğumda saklandığımız pireli vişne ağacı, önündeki inşaat, enkaz, kırık kiremitler, kısacası oynadığımız bahçelerden biri: "Bugün nerde oynayalım?" O kiremitlere hep güneş vurur ve kışları kar yağınca sessizlikte karın yağış sesi duyulurdu.



2015

@reenkarnekovboy




Tay Gibi Toy

Alnımın ortasından ellerime kadar geçen zamanda öngörebildiğim tek şey ölüm

Yaşlı alnıma elini koyuşlarda
Beyaz saçların yalnız yastığa koyuluşunda
Gördüğüm ölüm
Bitmemecesine sevinçlerde gördüğüm ölüm

Hayatımda değişik zaman dilimlerinde
Ben hep ölümü gördüm

Hayatımda hep değişik zaman dilimlerini gördüm:
Bir tay gibi toyken şimdileri ve sonrayı
Şimdilerde ve sonrasında da bir tay olduğum zamanki hisleri yaşayacağım.

2014

@reenkarnekovboy

16 Kasım 2015 Pazartesi

Hep Aynı Metro

Belki de bedbaht olmanın zamanıdır
Mutluluğun köşesi dahi dokunmayacak hiçbir yerime
Çok görmeliyim kendime her saadeti
Saadetleri
"Çirkin derili bir sürüngenim" demeliyim "En nihayetinde"
Eh daha ne olacaktı
Pes yani

Ne o ne bu
Sıcak yumurta, keyifli sabahlar, sevgili kolları
Gözden göze geçen hüzün
ve aynı anda dudak kenarı kıvrılması
-Bunlar var bir yanda-

Lanetler, kahrolsunlu çıkmaz sokaklar
Topuğu kırık kadınlar(la) mantosu leş kokan erkekler
Hep aynı şehrin metrosu
Asitli yağmurun cildimi daha da yakışı
Kötü nefeslerle çaresizlik konuşanlar
Loş evler, ölgün yemek masası,
Yarının oluşuna inanmayan bazıları
Çift bazıları.
Hep aynı şehrin araba farı
Gözler hep aynı tarihten bakar

Belki de bunlar var kaderimde
Kaderim, şimdiki zamanım, çözülmeyesice bulmaca
Kaç yıl yaşlanacağım gelecekte olmak için

Dünyaya bozuk yumurtalı çıkınla gelişim
Dünyaya hazırlıksız
Dünyaya kötü hayvan sirki görmeye gelişim
Kimsenin gelmediği bir düğüne
Topu topu yirmi ziyaretçisinin erken terkettiği bir panayıra gelişim
Islak yerlere atılmış ampulleriyle

Ekim '15

@reenkarnekovboy
Desteksizler Anıtı

Ben
En son aşık olduğumda
Lig takımı oynardı gözlerimin önünde
Çarpan bacaklardan çıkan ses olurdu
Gözlerimin içi ıslak karbonmonoksit
Laleli'ye de hiç gitmedik
Hiç çocuğumuz olmadı

Dansöz izlemedik

İstediği kadar patlasın acıların kapıları
İstedikleri kadar söksünler gecemin ciğerini

Gecemi 

Ah

Sarayda bir ışık yanar
Yararsız bir sığınma evi

Biliyorum mutilasyonum gerçekleştiğinde  kör kütük de olsa yürümeyi:
Desteksizler Anıtı, uzakta
kimsenin yanaşmadığı bi saraydır
dünyanın en büyük çadırı
-Kimsesiz kızların
Çarşaflarından yaptığı-

Allahın hiç hatırlamadığının
İnsanın omuz silktiğinin
Güçlünün sırtını dayadığı
Nasiplenenin daha da nasiplendiği
Ve kimsenin empati kurmadığının
Kemiklerinin üzerine gerdikleri
Desteksizler Anıtı

Eylül '15

@reenkarnekovboy

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Saskatchewan

"Özledim".
İnsan hiç görmediği bir yeri özler mi?
İnsan, bizzat görmediği ama az çok anlatılanlarla veya orda burda gördüğü küçük imgelerle hayalinde canlandırdığı bir yeri özlemekten ziyade, ilk kez görme deneyimini tatmak isteyebilir.
Ama özlemez. Özlemek ilk sefere mahsus değildir.
Dilimize göre.
Anlamı değişmesi gereken bir kelime daha.
İlk sefer nedir? Ne zaman gerçekleşti?

Toprağın altından, binaların topraktan, oksijenin özgürlükten yapıldığı
Kumlar ülkesine götürün beni
Sonsuz bir okyanustan arta kalanlara
Dinazor kemikleriyle çoğalmış
Buraya varabildiysem hayatım bir şey ifade ediyor demektir.


Biz ruhlar güneşin ışınlarıyız, birbirimizin gözüne ışıyınca gözlerimiz kısılır.

Gözlerimizin arkasındaki okyanusun sabah sularındaki sakin dalgaları kirpiklerimize vurur da cennet adaları liköründen veya korsan romundan bir yudum almışız gibi ferahlarız.

Reenkarnekovboy
2014 ortaları







22 Temmuz 2014 Salı

Bu dünyanın bir ruhu var
Dik yamaçlı dağların omuzlarını yalayıveriyor delice uçuyor sonra
Hep devasa şeylerin dilini biliyor
Büyük işler onun başının altından çıkıyor hep
Dünya ruhu olmak kolay değil
Omuzları yalıyor dedim ya
Ordan aşağı atlayıveriyor çivilemesine
Okyanusun dibine çakıyor alnını
Seviyor orayı
Ciğerlerine çekiyor 
Suları
Sonra dakikada yüz kilometrelerce sivri adaların tabanı suyla kaplı avlusundan uçuyor ileri
Rüzgar yiyor, rüzgar yutuyor, dalgalanıyor saçları
İlerde kapkara bir kara parçası
Ölüler ve kurtlarla kaplı bir vadinin tabanına sırtüstü uzanıyor
Çürüme kokan vadide kurtlar yanaklarından tırmanıyor
Kurtların dilini biliyor
Ensesi değiyor çamurlara

Ceketindeki bulamaçlarla
Bir kadının kapısını çalıyor
Kadın kapıyı açıyor, sevişiyorlar
Saçları dalgalanıyor
Dünya ruhu olmak kolay değil
Büyük kütleler kulaklarında titreşir onun
Okyanusun dalgaları gümbürder
Dağların karanlıkları bıçak gibi belirdiğinde çıplak gözle o görür
Yüreğinde görür bunları
Yürek dediğimiz,
Ota püsüre büzülüp gerilen
Cız eden yer

Kollarını yara yara çöle yüzer
Dudakları öyle kurur ki
Görseler en haşin zalimin bile içi cız eder
Çöllerde akrepler vardır
Akreplerle konuşur,
Akrepleri yarasına koyar
Aynı anda onlarca kaktüs diker
Ama çöller sekiz ülke büyüklüğündedir
Ruh ufka bakar, sekiz ülkeyi görür
Barkan gölgelerinde uyur
Başında yıldızlar döner
Yıldızlardan bir yıldızdadır o
Yüreğinde yaprak yaprak asırlarca kitap
Gözlerinin önünde sayısız ecdadı her mahlukatın
Güneşse yukarda parlamaktadır.


Reenkarne Kovboy
2014 ortaları
Hislerimin mastürbasyonu şiir
Hergün kapısını çalarım mor menekşelerle dikenli bitkilerin yanyana olduğu bahçenin
O bahçenin kapısı senin gözlerin
Nasıl resmedeyim o bahçeyi nasıl
Aktarmak için torunlarıma
Anların Fenikeli vazosu gibi ufalanıp arka arkaya dizilmesi
Her günümüzü kurtarıyoruz beynimiz siliyor beridekini
Sorular unutuluyor cevaplar başka zamanlarda geliyor 
bir türlü yapamıyoruz bizi kümülatif bir ilerlemeye götürecek arşivlemeyi böyle
Dünyadaki unutulmuş tabletler yere çalınmış yunan vazoları ve dünyanın alzheimerlı hasta oluşu
Denizlerin altına gömülen antik santraller var zihnimizde
Ve insanoğlunun evriminde bir kambur.

2014 ortaları
Reenkarne Kovboy
Bereketli topraklara rüzgarın tohumları serpiştirişini nasıl resmedeyim
Bir yörenin doğuştan sakatlarının haritasını nasıl çıkarayım
Nasıl aktarayım içimin girdabının duvarlarına çarpa çarpa büyüyen bu hayatı torunlarıma
Sahurda odama sızan çürümüş yumurta kokusunu misal
Akılalmazlığını, ölçülemezliğini, genişliğini
Bir İnka köyünün fast food restoranındaki havalandırma boşluğunu mesela

Bir gün bekleyecektin beni elbet
Nereye gidersem gideyim siluetimden sızan bir hayalet gibi
Biz senle bütün mutfak dolaplarını bir gecede açtık
Sayısız evcimen masa örtüsü gördük sadece bir gecede
Bütün gelecek yaşandı ve bitti
Dünya da söndü
Yıldızlar da kaydı
Biz senle herşeyi yaptık
Seninle ilk tanıştığımız gün de orada dimdik asılı


Reenkarne Kovboy

2014 ortaları

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Artista

Açık kalmış bir pencereyi örtermiş gibi öpsen dudaklarımı
İki kaşımın ortasındaki şaşkınlık çizgisindeki yol ayrımı
böyle yontmuş bir heykeltraş yüzümü
İtalyan ağızlarda bir lakap: Artistaa!
Açık kalmış bir pencereyi örtermiş gibi öpsen dudaklarımı
Üstüm açıkken battaniye gibi örtsen üzerimi

Ben kimsenin beni sevmesine alışkın değilim
Çünkü bütün güzel yüzlerden yaşlıyım
Kimse de kendi güzelliğimin farkına vardıramaz beni
Güzel miyim değil miyim onu da bilmiyorum

Kendimi empoze edecek kadar sevmiyorum kimseyi
Yankılanamıyorum
Pencereler açık.


(To be continued...)


Haziran 2014

Gri Sokak

Damarları kaşınırcasına aşık olmak isteyenler fav
Sonunda kendi yanağına kendileri dokunanlar retweet

Bi ara farkettim etim yaşlanıyor
Bir şarap gibi bir peynir gibi bozuluyorum
Masa lambasını yüzüme tutma
Çocukken oyun arkadaşlarımızın
Selülitini düşünmezdik.

Zihninde yağmurlu sokak yok mu
Orada evler gri, damlalar kaportalara vuruyor.
Çıkart ceketini üzerinden
Seni acımasızsa nüfusuma alayım

Damarları kaşınırcasına aşık olmak isteyenler fav
Sonunda kendi yanağına kendileri dokunanlar retweet

Topla tüfekle değil
Islak dudaklarla hiç işim yok
Gri sokaktaki evini bulurum senin
Gözlerimin içine bakamazsın
Bluzumdaki toz parçasını inceler durur
Korkun ellerinden tavana fışkırır
Azı dişlerin kamaşır
Ruhun kapıyı aralayıp gitme
Orda da yağmura yakalanırsın
Her yerinde bir pazar tatili bulurum senin
Bir kadına sarılmazsın sarılırken
Pazartesiler yok olur
Sen diğerlerine benzemiyorsun dersin
Sen de artık eski haline benzemiyorsundur zira
Yavaşça sıyrılırsın benden
Erozyon olurum kırgıbayır olurum.

Bu dalgalar da kısa sürer
Ben de oturup bu şiiri yazarım.

Damarları kaşınırcasına aşık olmak isteyenler fav
Sonunda kendi yanağına kendileri dokunanlar retweet.

Haziran 2014